ANKARA'NIN AFRİKASI 1: ESERTEPE
Ankara'nın yalnız yazı içerisinde, Keçiören'in Esertepe Mahallesine doğru yola çıktık. Ağustos ayının verdiği bunaltıcı sıcak henüz üzerimize çökmemişti. Ayın on dokuzu olmasındandır ki çoğu insan anladığımız kadarıyla evden ancak işe gitmek için çıkmaya başlamıştı. Ne de olsa bu zamanlarda maaşlar suyunu çekmiştir. Ay sonları ve ay sonlarına yakın günler zaten hiç sevilmemiştir. Sabah saat dokuzda ilk odağımız olan Afrika Sofrası'nın önünde araştırma ekibimiz ve hocamız (Doç. Dr. Olgu Karan, Efe Aslan, Doğaç Açıkel ve Nazlı Yapıcıoğlu) ile buluşmak için yola koyulduk. Araştırmayı yapacağımız yere geldiğimizde öncelikli olarak Esertepe'nin dik yokuşlarını ve muhafazakar yollarını anlamak için bir tur attık. Bu turun sonu bizi aslında şaşırtacak bir yere doğru götürmekteydi. Restoranın çeşit çeşit baharat kokusu bizi oldukça sıcak karşılamıştı. Ancak henüz açılmamıştı. '' Herhalde daha açılmadı ya'' nidaları eşliğinde bir şeyler yemek üzere tekrar yola koyulduk. Esertepe'yi daha önce bilmediğimizden yerel esnafa burada neler yiyebileceğimizi sorduk ve kendimizi en son bir börekçide bulduk. Araştırmamızın önceki günlerinde yaptığımız literatür taramalarını ve elde ettiğimiz, kullanabileceğimiz bilgileri tartıştığımız esnada çeşme suyundan demlenen çayımızdan sıcakta harareti alması adına usulca yudumlar aldık. Hem sohbetimiz hem de çaylar demlendikten sonra yine yerel esnaftan öğrendiğimiz bir başka Afrikalı işletmeyi bulmak adına yola koyulduk. Bu bunaltıcı sıcakta yaklaşık on dakika yürüdükten sonra Waffle satan bir dükkanın önünde durduk. Aslında bu dükkan bir Afrikalı işletme değildi. Yanında "Nermin" adında bir restoran vardı. Bu restoran Afrikalı bir işletmeydi. Fakat henüz açılmamıştı. Daha sonra açıldığını tahmin ederek, Afrika Sofrası'na doğru hareket ettik.
1. İlk Durak - "Afrika Sofrası"
İşletmenin önünde bir hareketlilik vardı. İnsanlar yavaş yavaş gelmeye başlamıştı. Biz de dışarı da bulunan bir masaya oturduk ve çay eşliğinde hem sokağı hem de işletmeyi gözlemlemeye başladık. İşin ilginç tarafı verdikleri çay oldukça şekerliydi. Mekana gelen insanların tümü Afrikalı idi. Bu işletmeyi bir toplanma, sohbet alanı olarak kullanıyorlardı. Bu sırada işletme sahibinin yeğeni ile küçük bir tanışma gerçekleştirdik. Bu tanışma esnasında kendisi ilk başlarda oldukça gergindi. Daha sonra kendisine ufak bir görüşme yapmak istediğimizi dile getirdik ve kendimizi tanıttık. Başkent Üniversitesinden geldiğimizi ve Afrikalı işletme sahipleri üzerine bir sosyolojik araştırma yaptığımızı açıklarken bir yandan da üniversite kimlik kartlarımızı gösterdik. Görüşmede kendilerinin Somali'li olduklarında ve işletmeyi aslında amcasının açtığını, ancak kendisi iş insanı olduğu için sürekli burada bulunamadığını söyledi. Görüştüğümüz kişi kendisinin Türkiye'ye iki yıl önce geldiğini ve Ostim Üniversitesi'nde okuduğundan bahsetti. Türkçe bilmedikleri için yaşadıkları zorlukları, ikametgah almanın sıkıntılarını ve sağlık gibi sektörler de yaşadıkları sorunları dile getirdi. Bunun yanı sıra aile bağlarının çok güçlü olduğunu ve sürekli geniş aileleri ile iletişim halinde olduklarını aktardı. Türkiye'ye ise birkaç yıl önce Afrika'da yapılan anlaşmalar doğrultusunda, hükümet teşviği ile geldiklerini söyledi. Neden Ankara'yı tercih ettiniz diye sorduğumuzda ise ailelerinin Ankara'da olduğunu, Ankara'nın eğitim olanaklarını sevdiklerini ve hükümetin, büyükelçiliğin de burada olduğunu, bu yüzden Ankara'yı tercih ettiklerini bizimle paylaştı. Türkiye'de hayat pahalılığından dolayı artık birçok Afrikalı bireyin ülkelerine geri döndüklerini, bu yüzden işlerinde azalmanın olduğunu da görüşmemiz sırasında bizlere aktardı. Ayrıca kira fiyatlarına gelen zamlardan ve yüksek miktarlı faturalardan dolayı bir hayli zorluk yaşadığını da bizimle paylaştı. Türkiye'yi ve Türkiyelileri sevdiklerini, aralarında bir sorun olmadan yaşadıklarını ve burada mutlu olduklarını gayet memnun bir şekilde dile getirdi. Daha sonrasında işler yoğun olduğundan katılımcımızın çok fazla vaktini almak istemedik ve oradan diğer bir işletmeye gitmek üzere yola çıktık.
2. İkinci Durak - "Nermin Ev Yemekleri"
Bir diğer uğradığımız işletmenin adı "Nermin Ev Yemekleri" idi. Güler yüzlü Yemenli iş yeri sahibi, bizimle iletişime geçmek istedi fakat Türkçe ve İngilizce bilmediği için eksikliğini gidermek adına mutfaktan bir çalışanını çağırdı. Gelen kişi bizimle Türkçe iletişime geçerek menüyü masamıza dağıttı. Yemekleri tanıtmak ve aynı zamanda önerilerde bulunmak istedi. Kendisi Türkiye'ye okumaya gelmiş ve bölümü de endüstri mühendisliğiymiş. Nermin Ev Yemeklerinde daha onuncu günüymüş. Fakat bu kadar kısa sürede dükkana ve yemeklere hakim olmayı başarmış. Bu iş yerinin mutfağına baktığımızda iki kadın ve bizimle Türkçe ile iletişime geçen kişi çalışıyordu. Mutfağın yanında bir mescid olması, gelen müşterilerin aynı zamanda da orada çalışan kişiler için önemli bir noktaydı. İlerleyen zaman içerisinde bizimle ilgilenen çalışanın mutfağı bırakıp mescide geçtiğini de gördük. İbadetlerini çalışırken de sürdürmeye dikkat ediyorlardı. Kadın çalışanlar genellikle mutfaktan ayrılmadılar, ayrıldıklarında ise daha ücra köşelerde vakit geçirmeyi tercih ettiler. Bu duruma bakıldığında erkekler ve kadınlar arasında bir mesafenin olduğunu ve bu mesafenin de dini sebeplerden dolayı olduğunu gözlemledik. İş yerinin müşterilerine baktığımızda hepsi erkekti ve müşterilerin çoğu Yemen ve Somali vatandaşlarıydı. Afrikalı kadınları sadece sokaklarda gördük. Erkek müşteri kitlesine baktığımızda çoğu orta yaşlı ve birbirlerini tanıyan müşterilerdi. Afrika Sofrası gibi Nermin Ev Yemekleri de bir buluşma mekanı olarak belirlenmiş gözüküyordu. Buluşma mekanı olarak belirlenen bir başka yer ise sosyal medyaydı. İş sahibiyle yaptığımız mülakatta konsolosluğun Yemen vatandaşlarını bir araya getiren bir WhatsApp grubu kurduğunu öğrendik. Burada Yemen vatandaşları iş teklifi, kiralık ev ilanları veya adres bulma gibi konularda birbirleriyle iletişime geçerek yardımlaşıyorlarmış. Mülakat içerisinde Türkiye?de yaşayan Yemen vatandaşlarının dil veya iletişim anlamında çok zorlanmadıklarını ve gerekirse bu iş yeri sahibi gibi bir tercüman vasıtasıyla kolaylıkla işlerini halledebildiklerini öğrendik. Örnek olarak iş yeri sahibi kamu alanında dil anlamında zorlandığında ona çocukları yardım ediyormuş. On iki çocuk sahibi olan iş yeri sahibinin Türkiye'ye gelme sebeplerinden bir tanesinin de çocukları nedeniyle olduğunu öğrendik. Medine/Arabistan'da yaşayan bu aile devletin çocuklar üzerine yaptırımları nedeniyle gelmek istemişler. Şöyle ki; Medine/Arabistan'da yaşayan kişiler çocuk başına bin iki yüz dolar ikamet parası vermelilermiş. Bu durum evli ve çocuklu çiftleri zorlayan bir husus olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Türkiye'ye gelme kararı alan bu aile, herhangi bir tanıdıktan veya akrabadan yardım almamış. Ancak Türkiye'ye ayak bastıklarında otobüs şoförü, emlakçı veya muhasebeci gibi birkaç kişiden yardım almışlar. Türkiye'deki ilk yolculuklarının başlangıç yeri ve aynı zamanda ilk kafeleri Yükseltepe/Keçiören imiş. Burada üç buçuk yıl işi sürdürmüşler. Sonrasında artan kiralar nedeniyle o dükkanı kapatıp şimdiki bulundukları yere yani Esertepe/Keçiören'e taşınmışlar. Yaptığımız mülakatlar sırasında iki iş yeri sahibininde ortak mal aldığı bir yer var: Ulus. Ulus bilindiği üzere birçok esnafın bulunduğu ve toptan alışverişin kolayca sağlanabileceği bir yer. Bu bölgede, konuştuğumuz iş yeri sahipleri Arap yemeklerinin vazgeçilmezi olan baharatları oradan temin ettiklerini anlattılar. Esnafla iletişim konusunda sıkıntı yaşamadıklarını jest ve mimiklerle almak istedikleri malzemeleri anlatabildiklerini bildirdiler. Mülakatın bir önemli noktası ise burada ırkçılık, şiddet veya taciz gibi durumlara maruz kalıp kalmalarıydı. İş yeri sahibi Türkiye'de herhangi bir ırkçılık veya şiddet olayını yaşamadığını aksine Türkiye'de iyi karşılandığını, insanların önyargılı bir tutumuyla karşılaşmadığını dile getirdi. Aynı zamanda devlet tarafından denetim ve vergi sorunu gibi bir durumla karşılaşmadıklarını sadece denetimlerin her iş yeri gibi hijyen üzerine yapıldığını söyledi. Fakat iki mülakattan da anladığımız iş yeri sahiplerinin devlet ve hükümet eleştirisinde bulunmaktan çekindiklerini ve dile getirdikleri herhangi bir eleştiride bir sıkıntıya uğrama düşüncesiyle konu hakkında çekimser kaldıklarını söyleyebilirim. Bu tutumlarının kanıtı olarak da ses kaydı alınmasını reddetmelerini örnek gösterebiliriz. Esertepe'de edindiğimiz deneyimler ve tanıştığımız kişiler, başladığımız araştırmamızın şekillenmesi adına önemli verileri bizlere sağladığından bahsedebiliriz. Yapacağımız bir sonraki saha adına meraklanmaktayız.
Yazarlar
Efe Aslan
Doğaç Açıkel
Nazlı Yapıcıoğlu