BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
Göç Araştırmaları Merkezi (BÜGAM)

 

Duyurular
Sosyolojide Karma Desen Araştırmalar - Kitap Tanıtımı

Karma desen araştırmalar son yıllarda başta eğitim ve sağlık olmak üzere pek çok alanda tercih edilerek uygulanmaya başlasa da sosyolojide bu tür çabaların fazla rağbet gördüğü söylenemez. Bunun çok sayıda nedeni olduğuna kuşku yoktur. Bunlardan biri farklı kuramsal ve metodolojik sayıltılardan hareket ederek yapılan araştırmaların bütünleştirilmesinde yaşanması olası güçlüklerden kaynaklanan tedirginlikler gelmektedir demek yanlış olmasa gerektir. Ayrıca paradigmalardan vazgeçmek de kimlik meselesi olarak görüldüğünden hiç de kolay değildir.

Kaldı ki, pozitivist araştırmaların daha en baştan güçlü bir kuramsal çerçe­veden hareketle tümdengelim ile makro düzeyde analiz yapmasına karşılık, yorumlayıcı sosyolojik araştırmaların sahadan toplanan verilerle tümevarım yap­ması bile oldukça radikal ayrılıklar olduğunun işaretleridir.

Oysa yetkin bir bilimsel araştırma metodolojisi hem tümden gelim hem de tüme varım mantıksal çıkarımlarının (logical reasoning) birlikte yapıldığı bir sü­reçtir. Hipotetik deduktif (hypothetical deductive) olarak araştırmaya başlansa da, sahadan veriler toplandıktan sonra başlangıçtaki hareket noktasıyla ilişki kurmak için tüme varım yaptığımızı nedense inkar ederiz. Ayrıca sınırsız gözlem imkanı olmadığı için tüme varım yaparken, akıl ile rasyonel olarak çıkarım yaptığımızı göz ardı ederiz. Dolayısıyla bilgilerimizin kaynağında epistemolojik olarak hem ampirizm hem de rasyonalizm vardır. Bu da aslında realitenin çok katmanlı oldu­ğu ve birden fazla araştırma desenini birlikte kullanılmasının çelişki değil, daha yetkin analizler ve sentezler yapmanın gereği olduğunu gösterir.

Bu kitap çalışmasına rehberlik eden kuramsal sosyolojik çerçevenin iliş­kisel sosyoloji olması sözü edilen sorunların en aza indirilmesinde önemli avantajlar sağlamıştır. Ayrıca nitel araştırmaların büyük çoğunluğunda temellen­dirilmiş kuram metodolojisinin uygulanması da pragmatizm temelli avantajlar sağlamıştır. Çünkü araştırmalarımızda problem yönelimli çalışılmış, araştırma a­maçları sorular halinde formüle edilmiş ve oldukça sistematik tarzda nicel ve nitel araştırmalarımıza yol gösterecek çerçeve daha bastan kurgulanmıştır. Özellikle temellendirilmiş kurama uygun olarak nitel araştırma verilerinin toplanması ve analizleri de eş zamanlı olarak yürütüldüğünden, karma desen araştırmaların en­tegrasyon sorunu en aza indirilmiş, araştırma raporları rahatlıkla yazılmıştır. 

Çalışmalarda karma desen kullanılarak hem önceden yapılaşmış ve yapılaşma­mış araştırma teknikleri birlikte kullanılmıştır. Diğer bir ifade ile hem açık hem de kapalı uçlu sorular birlikte planlanmıştır. Tüm olanaklardan yararlanılarak hem nicel ve nitel çoklu formlarda veriler toplanmıştır. Toplanan verilerin hem ista­tiksel hem de metin analizleri yapılmıştır. Daha sonra da farklı veri tabanlarının ortasından geçen yorumlar yapılmıştır.

Sonuç olarak karma araştırmaların araştırma problemini anlamada tek başına nicel ve nitel desenlerin yeterli olmadığı durumlara daha uygun olduğu anlaşılmış­tır. Ayrıca hem olgular hem de bireylerin kullandığı kavramların anlamı hakkında ayrıntılı bilgi; hem de bulgular daha geniş nüfusa genellemek istendiğinde, yani hem makro hem mikro çalışma hedeflendiğinde karma araştırma yapmanın daha uygun olduğu görülmüştür. Belki de en önemlisi tüm yöntemlerin sınırlılığa ve yanlılığa sahip olduğundan hareketle, bilginin kaynaklarını saç ayağı şeklinde ya­ni çoklu olarak toplama yolarına başvurma ihtiyacı daha iyi kavranmıştır.

Kitapta daha çok “eş zamanlı”(concurrent) karma desen çalışmalar yer almış­tır. Başlangıçta keşfetme amacıyla nitel mülakatlarla başladıktan sonra ardından büyük bir örnekleme nicel tarama yaparak araştırmacının sonuçlarını daha ge­niş nüfusa genellemek tercih edilirse de, kitapta yer alan araştırmaları yapan sosyologların çoğu nicel olarak başlamış ve nitel olarak devam etmiştir. Araştır­macılardan sadece ikisi nitel olarak başladıktan sonra nicel ile tamamlamıştır.

Eş zamanlı demek araştırmacının nicel ve nitel veriyi, araştırma probleminin daha kapsamlı bir analizini sağlamak amacıyla birleştirmesi veya yaklaştırması­dır. Bu desende araştırmacı nicel ve nitel veriyi birlikte toplamaya çalışırken tüm sonuçların birlikte yorumunu yapmak üzere bilgileri önce zihninde sonra da ra­porunda birleştirir.

Dönüşümlü karma(transformative)desen ise, araştırmacının nicel ve nitel veri arasında daha kapsamlı bir köprü kurmak üzere kuramsal bir mercek kullanması­dır. Bu mercek ilgilenilen konu, veri toplama yöntemi ve sonuçlarla ilgili kuramsal bir çerçeve sağlar. Bu mercek altında verilerin toplanması ardışık veya eş zamanlı olabilir. Ancak kitapta yer alan tüm çalışmalar ilişkisel sosyolojik ilkeler paralelin­de yapıldığı için ayrıca bir kuramsal merceğe ihtiyaç duyulmamıştır.

Bu kitapta 7 karma desen araştırma rapor edilmiştir. Bunlardan ilki Alev Ak­bal tarafından gerçekleştirilen Sağlıkta Sembolik Şiddetin İlişkisel Sosyolojik Karma Desen Analizi adlı araştırma bir sağlık sosyolojisi çalışmasıdır. Neo-li­beral sürecin bir parçası olarak düşünülen ve Türkiye’de 2002 yılından itibaren uygulanmaya başlanılan ve sağlık reformlarından biri olarak tanımlanan Sağlık­ta Dönüşüm Programının getirdiği uygulamalar nedeniyle sağlık çalışanlarının mesleklerini icra ederken maruz kaldıkları sembolik şiddet sonucu ortaya çıkan çatışmalar bu çalışmanın temel problemidir. Bu çalışmada sağlık çalışanları­nın sembolik şiddete nasıl maruz kaldıklarını ortaya koymak amaçlanmıştır. Bourdieu’dan yararlanarak sağlık bir “alan” (field), sağlık çalışanlarının sa­hip oldukları maddi ve manevi değerler ‘ kültürel sermaye ’, sağlık politikaları uygulayıcıları ‘sembolik güç’ ve sağlık çalışanlarının maruz kaldığı şiddet ise ‘sembolik şiddet’ olarak kabul edilmiştir. Daha sonra bulgular, doktor, fizyote­rapist ve hemşirelerin sahip oldukları sermaye farklılıkları ile ilişkilendirilerek tartışılmıştır. Neslihan K Çevik, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Girişimcilik Ekosistemine Sosyolojik Bakış ve Türkiye Vakası: GEI-Endeksi, Hack’ler ve Bro-Kültürü ad­lı çalışmasında, İİT Grubu ekosistem performansının grup düzeyinde genel bir değerlendirmesini yaparak Gruba has darboğazları belirlemiştir. Bu amaçla, ilk adımda, GEI endeksi puanları kullanılarak Grubun ekosistem performansının küresel bir karşılaştırmasını yapılmıştır. İkinci aşamada, Isenberg Modeli’ni ta­kiben, ekosistemi oluşturan temel alanların İİT Grubu’ndaki performansı diğer ülke grupları ile karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırmada kültürel alan— risk toleran­sı ve girişimciliğe toplumsal onay—İİT Grubu ekosistemini güçlü ekosistemlerden açıkça ayıran ve performansa ciddi anlamda ket vuran bir alan olarak ortaya çık­mıştır. Üçüncü adımda nitel bir inceleme ile Türkiye vakası üzerinden toplumsal cinsiyet normlarının girişimcilik ekosistemindeki rolüne bakarak, kültüre ilişkin incelemeyi derinleştirmiştir. Nitel veriler nicel verileri teyit ederken yeni bilgi ve kavramlar (‘hack’ler’ ve ‘bro-kültürü’) ortaya çıkararak, araştırmayı daha geniş sosyolojik tartışma alanlarına doğru çekmiştir.

Kent Mutluluğu ve Bahçecilik İlişkisi: Başkent Ankara Örneği adlı çalışma­sında Simay Özlü Diniz’e göre, günümüzde kentlerde yaşayan bireyler doğadan giderek uzaklaşırken modernleşmenin baskısını azaltabilmek ve bir anlamda mut­lu olabilmek için bazı arayışlara da girmektedirler. Bu araştırmanın temel problemi de bu bağlamda Başkent Ankara’da yaşayan yurttaşların günlük yaşamların­da kentsel mutluluklarının ya da yaşamlarından duydukları memnuniyetlerinin oldukça düşük olmasıdır. Çalışmada yanıtlanması amaçlanan temel araştırma so­rusu “Ankara’da bahçecilik yapan sakinlerin bu uğraşları ile bireysel mutlulukları arasındaki ilişki nedir?” şeklinde formüle edilmiştir. Araştırmada ilişkisel sosyolo­jik olarak McFarlane’in ve Latour dan yararlanılarak bitkiler “aktant”olarak kabul edilerek incelenmiştir Yeni bir eğilim olarak kentlerde son yıllarda daha çok arttığı gözlenen bahçecilik uğraşının, yaşam memnuniyetini artırma ile bağlantısı kuru­larak ilgili literatüre katkıda bulunulmaya çalışılmıştır.

Murat Koçanlı, Türkiye’de Bir Kolluk Kuvveti Olarak Jandarmanın Görev ve Sorumluluklarındaki Değişimin İlişkisel Sosyolojik adlı çalışmasında 2009-2019 yıllarında Jandarma sorumluluk sahasında meydana gelen düzensiz göç sürecinde Jandarma kolluk kuvvetlerinin, mevcut yasal mevzuat ile teşkilat, mal­zeme ve kadrolarıyla görevlerini yerine getirme konusundaki yeterliliklerine odaklanmıştır. Araştırmada temel olarak, düzensiz göç ile jandarma personelinin sunduğu hizmet arasındaki ilişkilere yönelik sorulara yanıt aranmıştır. Araştırma­nın kuramsal çerçevesini ilişkisel sosyoloji oluşturmuş ve H.White’ın belirsizlik kavramlarından yararlanılmıştır. Çalışmada, 2013 yılından itibaren düzensiz göç ile jandarmanın görev ve sorumlukları arasında bazı olumsuz ilişkiler olduğu ve kurumlar arasında eşgüdümlü çalışmanın önemi ve gerekliliği ortaya konmuştur.

Ahmet Koşar, Covid-19 Pandemi Sürecinde Belirsizlik ve Farklılıklarla Günde­lik Hayatın Sosyolojisi : Türkiye Emekliler Derneği Örneği adlı çalışmasında 65 yaş üzeri yaş grubunun Pandemi sürecinde yasadıkları sorunları, gündelik yaşamla­rında evde mekân kullanımını, günlük rutin faaliyetleri ve ev içi ihtiyaçlarını nasıl karşıladıklarını (taktikler) yaşadıkları belirsizliklerin ortak noktalarını, belirsiz­likleri aşma yöntemlerindeki benzerlikler ve farklılıkları araştırmıştır. Özellikle farklılıklar konusunda internet, akıllı telefon sahipliğinin, ebeveynlerin çocukları ile aynı kentte bulunma veya bulunmamanın etkileri ortaya konmuştur. Çalışmada benimsenen İlişkisel sosyolojik bakış açısı, toplum-birey, özne-yapı, makro-mikro gibi ikiliklere karşı durarak, süreç içerisinde bütüncül yaklaşımı içermektedir. Bu bağlamda yaşanan süreç tek bir olgu üzerinden değil, kişiler arasındaki farklılık­lar ve düşünümsellik (reflexivity) göz önünde bulundurularak analiz edilmiştir.

Çiğdem Yel, İnsan-Doğa İlişkisi : İzmir Örneğinde Çiftçilik adlı kırsal sosyoloji çalışmasında, İzmir / Menderes bölgesindeki çiftçilerin tarım politikaları, ekono­mik ve çevresel konularda karşılaştıkları sorunları ele almış ve ilişkisel sosyolojinin imkanlarından yararlanarak, onların sorunlara yaklaşımlarını ve toplumsal değiş­menin ilişkilerine nasıl yansıdığını ortaya koymaya çalışmıştır. İlişkisel sosyolojik bakışa göre, yalnızca insan merkezli bakarak, insan olmayan her şeyi, bitkileri, hayvanları, insan dışını yok saymak, bir bakıma kendi var oluşunu da tehlikeye atar. Bu kabullerden hareketle çalışmada, çiftçilerin tüketiciler, politikalar, ulusla­rarası şirketler, doğa gibi çeşitli insan ve insan dışı aktörlerle olan etkileşiminde karşılaştığı sorunlar bütüncül olarak ele alınmaktadır. Deniz Yerli, Covid-19 Pandemi Sürecinde Kadınların Teknoloji Kullanımı: İliş­kisel Sosyolojik Bir Analiz adlı çalışmasında oldukça uzun bir zamandır Dünya çapında etkili olan Covid-19 Pandemi sürecinde, bireylerin gündelik yaşam içeri­sindeki alışkanlıklarındaki dönüşümlere odaklanmıştır. Söz konusu düşünce ile şekillenen araştırma kapsamında, bu süreçte kadınların internet ve/veya sosyal medya kullanımı merkeze alınmış ve yabancılaşma olgusuyla bir arada incelen­mesi amaçlanmıştır. Bu temel amaç ile kadınların Covid-19 Pandemi sürecinde internet ve sosyal medya kullanım alışkanlıklarıyla bağlantılı olarak “güçsüzlük, anlamsızlık, kuralsızlık, yalnızlık, kültürel yabancılaşma” bileşenleri ekseninde ya­bancılaşma düzeyleri irdelenmiştir. Ayrıca, kadınların bu süreçteki yabancılaşma düzeylerinin çalışma kapsamında belirlenen değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediği incelenmiştir.

İlişkisel sosyolojik esaslarda ikilikleri, özcülüğü ve düz çizgisel belirlenimcili­ği (determinizm ) ret ederek, gündelik yaşamda zaman ve mekandaki değişmeleri süreç temelli ve problem odaklı olmanın da ötesinde, belirsizlikler, farklılıklar ve düşünümsel (reflexive)olmaya özen göstererek, nicel ve nitel araştırma düalizmini yenme gayreti ile gerçekleştirdiğimiz karma desen çalışmaların, Türkiye’de sosyo­loji ile ilgilenenlere, klasik monist araştırmalara göre toplumsal gerçekliğin hem anlaşılması hem de açıklanmasında sağladığı avantajları göstermede önemli bir misyon üstlendiğini belirtir, titizlikle yaptıkları çalışmalarını epistemik topluluk­la paylaşan tümü öğrencim olan bölüm yazarlarımız olarak Dr. Alev Akbal, Dr. Neslihan K. Çevik, Simay Özlü Diniz, Murat Koçanlı, Ahmet Koşar, Dr. Çiğ­dem Yel, Deniz Yerli ve Yeni İnsan Yayınevine teşekkür ederim.

Aytül Kasapoğlu

Ankara, 2022.